Sürdürülebilirliği ve kalitesi açısından ülkemiz sağlık sektörünü değerlendirebilir misiniz?
Sürdürülebilirlik açısından Türkiye’deki en önemli adım; kanımca Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur, Yeşil Kart gibi kurumların Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) çatısı altında birleştirilmesi ile yaşandı. Bunun da toplumda çok büyük bir karşılığı oldu. İnsanlar artık her hastaneye gidebiliyor. Bu durum herkesin hayatına pozitif yansıdı. Ortak politika geliştirildi. Tek politika oldu. Hem özel hem devlet tarafından birçok yerde hastane yatırımları yapıldı. Hizmetler sürdürülebilir halde devam ediyor. Birleşen sosyal güvenlik sistemi ve birleşen hastane sistemi sürdürülebilirlik açısından çok önemli. Bundan sonra artık yapılması gereken gerçekten doğru sağlık hizmeti, gerekene sağlık hizmetinin verilmesi.Son 10 yıla bakıldığında sağlık hizmetlerinin sunumunu nicelik ve nitelik bağlamında yeterli buluyor musunuz?
Türkiye’de sağlık altyapısında iyiye yönelik çok büyük bir gelişmeler var. Bunu görmek lazım. Bunu vatandaş da zaten görüp takdir ediyor. Onun ötesinde Türkiye sağlık turizminde de gerçekten önemli bir rol almaya başladı. Bu da ancak fiziki altyapınızın, görsel altyapınızın, hem sunabildiğiniz hizmet kalitenizin, hem hekimlerinizin deneyiminin aynı paralelde yürüyor olması ile gerçekleşir. Yoksa bu konuda adım atamazsınız. Ben bu konuda hem devlet hastaneleri hem de özel sektör tarafından ciddi adımların atıldığını düşünüyorum. Önümüzdeki süreçte Sağlık Kampüsleri belki de bu anlamda zirve yapılacak alanlar olacak. Gözle görülür gelişmeler var ülkemizde.Türkiye’nin sağlık turizmindeki yeri nedir sizce?
İnsanlar Türkiye’ye sağlık turizmi için geliyorlarsa hastanelerin sundukları hizmetin kalitesine, duydukları güvene ve sunulan hizmetler için geliyorlar. Bazı hastane gruplarının çok ciddi bir şekilde sağlık turizmiyle ilgilendiklerini ve gelirlerinin ciddi bir kısmının sağlık turizminden geldiğini biliyoruz. Bunun artması ülkemiz için çok önemli. Sosyal Güvenlik Kurumu belki dış ülkelerdeki sigorta şirketleri ile işbirliği yapabilir. Sunulan uygun fiyatlar sonucu sağlık turizmi ile ülkemize gelen hasta sayısı artabilir. Avrupa’da örneğin bir fizik tedavinin maliyeti sigorta şirketine 10 bin Euro ise, aynı hastanın tedavisi belki 3-5 bin Euro’ya ülkemizde halledilebilir. Bu durumda o sigorta şirketine aynı hastanın maliyeti yarı yarıya oluyor. Kalp cerrahisinde önemli adımlar atıldı. ABD’den bile ülkemize tedavi olmak için gelen hastalar mevcut. Onun için Türkiye bu konuda çok avantajlı konumda. Türkiye sağlık hizmetlerinde yükselen bir değer diyebilirim.Yeni tanıtım yönetmeliğinde yapılan düzenleme ve belki kısıtlamaların Tıbbi Cihaz sektörüne nasıl yansıdığını biraz açabilir misiniz?
Tıbbi cihaz yönetmeliği sektörümüz üzerinde yeni denetleme noktaları, yeni kontrol noktaları getiriyor. Bunların bir çoğunu sektör olarak dile getirmiştik. Tıbbi malzeme sektörünün kimlik olarak doğru yere oturtulması lazım. Kamu otoriteleriyle yaptığımız görüşmelerde hep dile getiren konu, tıbbi malzeme sektörüne girebilmek için herhangi bir ön koşulun olmadığı idi. İsteyen birileri, firma kurup bir malzemeyi hastanelere satabilir, istediğinde de firmasını kapatıp gidebiliyordu. Bu malzemeleri kullanan hastaların akıbeti ne olacak sorusu akla geliyordu. Tıbbi malzemenin üreticiden hastaneye, hastaya ulaştırılması sürecinde gerekli kalite şartlarına dikkat ediliyor mu, gayri sıhhi şartlar da mı bu iş yapıyor, çalıştırılan insan kaynağının tecrübesi nedir, sertifikasyonu var mıdır? Tıbbi malzeme sektörü bazı alanlarda kateter laboratuvarına teknik destek verir boyutta. Nitelikli bir tıbbi malzeme satıyorsanız, ileri teknoloji ihtiva eden bir malzeme satıyorsanız, bu malzemenin kullanılması esnasında teknolojik destek veriyor olabiliyorsunuz. Bugüne kadar bu sektörde bu hizmeti veren onbinlerce insanın tanımı yoktu. Siz hangi sıfatla ameliyathanedesiniz, kateter laboratuvarındasınız bilinmiyordu. Şimdi klinik destek elemanı veya tanıtım elemanı gibi sıfatlarla, sertifikasyonlarla yapılan işe bir isim getirildi. Artık ameliyathanede, laboratuvarda ne maksatla, hangi mevzuata göre bulunduğunuzu belgeleyebileceksiniz. Bu da sektörümüz için çok olumlu bir adım. Sektörün kurumsallaşması, sektörde uzun vadeli gerçekten bu işi meslek olarak yapan firmalar için çok büyük bir adım. Kimileri bunu ekstra bir maliyet olarak görüyor, ama uluslararası firmalar için bu bir fırsat. Sektörü yukarı taşımak için bir fırsat. Sektörün algısı her zaman pozitif değil maalesef. Bu tarz düzenlemeler, uygulamalar evet maliyettir, ama günün sonunda sektörün toptan yukarı doğru gitmesinin önünü açıyor. Bunları kısa vadede değil, orta-uzun vadede değerlendirmek lazım. Orta-uzun vadede bunlar her zaman lehimizde olur. İyi planlanmış, iyi tasarlanmış, iyi denetlenen sektörden kötü bir şeyin çıkma şansı çok azdır. Boş bırakılan, gri alanları olan veya düzenlenmeyen alanlarda ise kişiye göre, firmaya göre farklı uygulamalar çıkabilir. Bu da standart bir kaliteyi yakalamayı zorlaşır. Biz bu tarz yayınlanan yönetmelikleri destekliyoruz.Röportajın devamı için tıklayınız